İlim Ufku Üzerine Derin Düşünceler

İlim Ufku Üzerine Derin Düşünceler

Zamanımız ilmî çalışmalar görülmedik bir hız ve aşamaya ulaştı ve çağımız âdeta bir sürprizler yumağı hâline geldi. Şöyle ki; şu son çeyrek yüzyılda, ilmin bizlere hediye  ettiği yeni buluş ve keşifler, önceki asırlara göre bütün buluş ve gelişmelerden daha fazla olmuştur. saat geçmiyor ki, mikro-âlemden makro-âleme kadar çok geniş bir alanda, bir sürü yeni şeyler ortaya konmasın ve varlığa ait bir yığın derin ve karanlık noktalar aydınlığa ulaşmasın.  Zerre aleminden Atomlar âlemine, nebülozlara, canlılar âleminden insan uzviyatına ‘(organizma)’, teknoloji ve elektronikten lazer’e kadar sayısız keşif ve tesbitlerin hemen her vakit, gazete ve dergiler vasıtasıyla dünyanın dört bir yanına yayıldığını duyuyor, ya seviniyor veya korku ve dehşete düşüyoruz. İlim Ufku Üzerine Derin Düşünceler

Bu seri gidişat ve tempo ile gelişen ilim ve teknolojinin, çok yakın bir dönemeçte, tamamiyle kanaat, düşünce ve ilim anlayışına te’sir edebilecek yeni keşifler ortaya koyacağı da, gözden kaçmayacaktır. Yakın geçmişimize dönüp baktığımızda, dünden bugüne birçok şeyin köklü bir şekilde değiştiğini fark ederiz. Daha düne kadar değişmez bir gerçek olarak kabul edilen Galileo’nun mekân anlayışı ya da Newton’un evrensel çekim yasası, yerlerini zamanla “rölativizm”e bırakmış ve bugün artık tarih sayfalarında birer teori olarak yerlerini almışlardır. Maddenin her şeyin temeli olduğu görüşü, uzun bir süredir tartışmalı bir konu olarak karşımızda duruyordu. Ancak günümüzde, yalnızca maddeye değil, madde ötesi kavramlara da bilimsel bir ilgiyle yaklaşıldığını görmekteyiz. Görünen o ki, yakın gelecekte madde ve anti-madde, atom ve anti-atom, bilim dünyasının ortak araştırma konuları haline gelecek ve fiziğin incelendiği her bağlamda metafizik de kaçınılmaz bir şekilde konuşulmaya başlanacak.

Bilim, temelde duyu organlarımızla algılanabilen nesnelerle ilgilenir ve bu sınırların ötesindeki gerçeklikleri, deney ve gözleme dayalı sonuçlarla açıklamaya çalışır. Duyularımızla doğrulanmamış ve bilimsel yöntemlerle ispatlanmamış bilgilere ise, gerçeklikleri kanıtlanana dek bilim dünyasında yer verilmez. Örneğin, gözle gördüğümüz şeylerin varlığı konusunda kimse şüphe duymaz; aynı şekilde, işittiğimiz, dokunarak hissettiğimiz ya da diğer duyularımızla algıladığımız nesnelerin varlığı da tereddütsüz kabul edilir.

Ancak, duyularımızın doğrudan algılayamadığı “manyetik” ya da “elektrik” gibi alanların varlığı, pusula ve benzeri cihazlarla tespit edilmeye çalışılır. Günümüzde bilim, sahip olduğu araç ve yöntemlerle elektrik, manyetik ve kütle-çekim alanlarını belirleyebilmekte, ancak bu sınırların ötesine geçememektedir. Gelecekte, bu alanların ötesini algılayabilecek yeni cihaz ve yöntemler geliştirildikçe, bu yeni keşifler de bilimin araştırma alanına dâhil edilecektir.

Bu bağlamda, bilimin her şeyi kapsadığını ve nihai hedefine ulaştığını iddia etmek, hem büyük bir yanılgı hem de bilimin ortaya koyduğu gerçekleri görmezden gelmek anlamına gelir. Aslında, günümüzde bilimin yaptığı keşiflere ve buluşlara bakıldığında, öğrendiklerimizin, henüz bilmediklerimiz karşısında neredeyse “hiç” denecek kadar az olduğu açıkça görülmektedir.

Bunun aksini savunmak, hem gerçeklere aykırı bir yaklaşım sergilemek hem de mevcutla yetinme alışkanlığının ve gayret eksikliğinin bir göstergesidir. Tarih boyunca, bilimin ulaştığı seviyeleri nihai hedef olarak görenler, bu tutumlarıyla hem bilimsel araştırmaların önünü tıkamış hem de kültürel gelişimin ışığını karartmışlardır. Bu nedenle, bugün bildiklerimizi yeniden ele almayı, eski bilgilerimizi yeni keşiflerin ışığında kritik etmeyi zorunlu görüyoruz. Bu süreç, hem yanlışlarımızı düzeltmek hem de bilimsel ilerlemenin önündeki engelleri kaldırmak açısından büyük bir önem taşımaktadır. İlim Ufku Üzerine Derin Düşünceler

Evet, gökyüzü ve yeryüzünün genel yapısı, bunların birbirleriyle olan ilişkileri; gece ile gündüzün düzenli bir şekilde birbirini takip etmesi; canlı ve cansız varlıkların kendi dünyaları içindeki özellikleri; insan ve hayvan organizmalarının işleyişleri, hareketleri ve gayeleri; nihayet toprak ve su gibi unsurların bileşimleri ve canlılarla olan bağlantıları mutlaka yeniden incelenmeli, modern yöntemlerle analiz edilmelidir.

Bu sayede, bilimsel yöntemlerle henüz ispatlanamamış teoriler, yanlış tespitlere dayalı olarak ortaya atılmış kurallar tekrar gözden geçirilecek ve doğruların ön plana çıkması sağlanacaktır. Bir bilim insanı için usulüne uygun bir şekilde araştırma yapmak, bilime duyulan saygının ve bağlılığın ifadesidir. Ancak, “bilim yapıyorum” iddiasıyla ispatlanmamış teorilerle bilim yuvalarını meşgul edenler, hem toplumu yanıltmakta hem de bilimin itibarını zedelemektedir. Bilimin onurunu korumak, ancak doğru yöntemlerle yürütülen araştırmalarla mümkündür.

En basit haliyle, bilimsel bir araştırmada izlenen yöntem şu şekildedir: Öncelikle araştırma konusu belirlenir ve öğrenilmek istenen mesele net bir şekilde ortaya konur. Daha sonra, bu konuda daha önce yapılmış olan araştırmaların sonuçları gözden geçirilir. Bu bilgilerin toplanması ve değerlendirilmesiyle elde edilen ilk bulgular kaydedilir. Ardından, bu sonuçların doğruluğunu kesin bir şekilde belirlemek amacıyla bir dizi yeni deney ve testler yapılır. Eğer bu deneyler, ortaya konulan teorinin doğrulanmadığını gösterirse, süreç en baştan ele alınır. Daha fazla bilgi toplanır, yeni araştırmalar yapılır ve eskiyle yeni bilgiler bir araya getirilerek teoriyi yeniden şekillendirmek için çalışılır.

Bu süreçte, deneylerle doğruluğu ispatlanan bulgular kayıt altına alınır ve bunların genel bir ilke haline getirilip getirilemeyeceği araştırılır. Eğer bu mümkünse, benzer olaylar arasındaki ilişkiler değerlendirilir ve bir bütünlük sağlanmaya çalışılır.

Modern metodolojinin de benimsediği bu araştırma yöntemi, bilimsel doğruların elde edilmesinde “objektif” bir yaklaşımı temsil eder. Dolayısıyla, bu yöntemi izlemeden herhangi bir şeyin doğru ve kesin olduğunu iddia etmek ya da ona ters düşen fikirleri reddetmek kesinlikle bilimsel bir tutum değildir. Zan ve tahminlere dayalı olarak ortaya atılan fikirler, yalnızca birer teori olmaktan öteye geçemez ve bu teorilere dayanılarak türetilen genel kurallar da yanıltıcıdır. İlim Ufku Üzerine Derin Düşünceler

Bu tür varsayımlar ve tahminlerle ne bilimsel gerçeklere ulaşılabilir ne de sağlam gözlemler, güvenilir haberler ya da bilimsel yöntemlerle ispatlanmış hakikatler reddedilebilir. Bilimin güvenilirliği, ancak objektif yöntemlerin sıkı bir şekilde uygulanmasıyla korunabilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir